Dilruba DAYAN

Dilruba DAYAN

Mail: dilrubadayan@gmail.com

BİLDİM, GÖRDÜM, DUYDUM

BİLDİM, GÖRDÜM, DUYDUM

21. yüzyıl bana gördüklerimin ve bildiklerimin ne kadar yanlış olduğunu gösterdi.

Gördüğümden farklı, bildiğimden bambaşka bir dünya varmış önümde cereyan eden. Her bir gerçek bir bir gözümün önünde parça parça edilip yalanlanırken ben de oradaymışım aslında. Şahitliğimden bihaber bir şekilde durup izlemişim olan biteni.

Dünyaya diktiğim gözümün her şeyi cam gibi gördüğünü sanırdım, oysa görmezmiş. Duvarlar arkasında kalan antlaşmaları, fillerin karıncaların üstünde tepinip ardından kendilerini mazlum gösterirkenki sahici olmayan mimiklerini ve senaryolarını, kilometreler ötesinde gözüm göre göre parçalanan çocuk cesetlerini, namuslarına tasallut edilen kadınları, evladına ekmek bulmaya giderken vurulan babayı, annelerini tanımadan ölümle tanışan bebekleri görmemişim.

Duymam gereken şeylerden uzak, izbe bir hayat tercih etmişim. Zalimlerin masum çocuklara, masum insanlara ve aslında tüm Müslümanlara yaptıklarının arasında kopan çığlıklar ilgimi çekmemiş, kendimi kendimle hesaplaşmalar yaparken bulmuşum hep. Hiçbir yaraya merhem olamamanın acısından dem vururken açılan yaraların farkında bile olmamak dokunmamış gururuma.

İstemişim ki zorlukla birlikte imdada yetişen kolaylıktan yalnızca “kolay olan”la geçsin ömrüm. Biricik Allah’a inanan gönlüm yalnızca dünya saadetimi düşlesin, kendim için istediğim her şeyi biraz daha kendim için isteyeyim.

Ötekini yok sayarken benim de var olamayacağım aklıma gelmemiş. Açıkçası başkasından bana neymiş.

Bana neymiş savaşlar oluyorsa, bana neymiş açlık birilerinin ölümüne sebepse. Ben hiç hayvan yemlerine muhtaç kalacak kadar aç kalmadım ki. Yağmur sularını avuçlarımda biriktirmeme bile müsaade etmeyen caniler benim kapımı hiç çalmadı. Yıllarca hasretini gönlümde taşıdığım, 8 yıl aradan sonra Rabbimin bana hediye ettiği minicik evladımı hain bir kurşunla elimden almadılar hiç. Ben hiç, yemek bulmak için ardımda bıraktığım evime döndüğümde evimin ve ailemin yok edildiğine şahit olmadım. Dimağımdan Müslümanlık mührünü sökmek için bana işkence etmediler hiç. Kılmak için yerimden zorla doğrulduğum namazlarım vardı benim, hevessiz bir şekilde dururdum namaza. Namaz kılması dahi engellenen, anasından babasından ayrı konulan, tanımadığı adamlarla sırf Müslüman kimliğinden sıyrılsın diye evlendirilen ben değildim.

Tanık olduğum savaşlar siyaset savaşlarıydı, bildiğim tek mahrumiyet ekonomik bunalımlardı. Kendimce kavgalarım vardı lakin ben bu dini kucaklamamın bir kavga sebebi olabileceği ihtimaline çok uzaktım. Rahattım, aç değildim açıkta değildim. Dilimde hüzünlü şarkılar olsa da asla onlar kadar hüzünlenmedim. Talip olduğum cennetin onların da talip olduğu cennet olduğu gerçeğini kavrayamamıştım. Sahiden aynı cennete mi taliptik onlarla? Verdikleri savaşların arasında yüreklerinde diri tuttukları İslam’ı nasıl anlayıp bildiğimi hiç sorgulamamıştım. Bana göre değildi çünkü karmaşık olan şeyler. Namazımı kılar, Ramazan’da oruçlarımı tutar, faiz yemezdim. Bunun ardında kalan şeylerin teferruat olduğunu düşünür, dinin bir hayat olduğunu, yaşayışın kendisinin din olduğunu bilmezdim. Bilmezdim nefes almak, dini uğruna savaşmaktır. Bilmezdim gökyüzü, eğer ben İslam için yaşıyorsam geniştir, aksi halde daracıktır. Bilmezdim benim Müslüman olmam, dilimdeki dua, kalbimdeki iman, kalbinde en ufacık bir küfür kalıntısı olana karşı bir inkar, bir başkaldırıdır.

Bilmedim, görmedim, duymadım.

Elimdeki kolanın, kullandığım kozmetiğin birinin elinde silah olabileceği düşüncesine güldüm, dalga geçtim. Gazze için gözyaşı dökenlere “Çok üzülüyorsan git sen de savaş..” diyebilecek cüreti kendimde bulabildim. Müslümana söylenen ufacık kem söz umurumda olmazken gönlüme diktiğim putlara halel gelecek diye ömrümden ömür gitti. Asaf Halet’in “İbrahim, içimdeki putları devir, elindeki baltayla” derken neyi kastettiğini şimdiye değin anlamamıştım zira elimdeki telefon, kulağımdaki melodi anlama kabiliyetimin önündeki kati bir engeldi. Koşarak uzaklaştığımı görmedim aslımdan, kendimden. Gerçeğimi inkâr etmeyi boynumun borcu bildim.

Ama şimdi ne kaçabilirim ne de reddedebilirim gerçeği. Zalimin zulmüne sebep “La ilahe illallah” cümlesini haykırarak söyleyebilirim. Koşabilirim elimde hakikat bayrağı, kalbimde dolu imanla. Dualarımın arasına kardeşlerimi katabilirim, dokunabilirim kalbime cümle Haktan kelimelerle. Bundan utanç duymam, ezilmem ya da büzülmem. Kendimi bir Müslüman olarak bilmemin sebebi, annemin babamın Müslüman olması sanırdım lakin Filistinli, Doğu Türkistanlı, Myanmarlı, Somalili, Suriyeli Müslüman kardeşlerimi görünce anladım. Kendimi Müslüman olarak biliyorum çünkü kalbimdeki Allah sevgisi var oldukça ben de var olacağım. Kalbimdeki iman varken ben, kardeşimin derdinin ortağı, gözyaşlarının tuzu olacağım, olmalıyım. Dualarımda onların kurtuluşu olurken elimden gelen ne varsa yapmaktan geri durmayacağım. Yapabildiğim en büyük şey boykot etmekse, meydanlarda yürümekse, paylaşımlar yapmaksa, madden yardımda bulunmaksa bunu hafife almayacak, bunu yapmaktan yılgınlık duymayacağım. Sesim onların sesi, onların mücadelesi benim mücadelemdir. Yalnızca buğzetmekle kalbimi dondurmayacağım.

Biliyorum, görüyorum, duyuyorum.

Kardeşlerimin sesi zaferin ayak sesidir.

Bildim, gördüm, duydum.

Sesim kardeşlerimin sesidir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar