Mustafa ÖZTEKİN

Mustafa ÖZTEKİN

Mail: oztekin@6317haber.com

BİR DESTANIN HAZİN DÖNÜŞÜMÜ

BİR DESTANIN HAZİN DÖNÜŞÜMÜ

25 Aralık Gaziantep'in düşman işgalinden Kurtuluş yıldönümü, çocukluğumuzdan hatırladığımız 25 Aralık kurtuluş yıl dönümü kutlamalarında,  kutlama yapılan alanın ortasında tahtadan bir köprü, bir tarafında düşman askerlerini temsilen Fransız üniforması giymiş askerler,  diğer tarafta yerel kıyafetler içerisinde savaşan mücahit milisler,  mücahitlerin başında Şahin Bey isminde bir Osmanlı teğmeni.  Bütün askerler şehit oluyor.  Şahin Bey, düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez diye haykırıyor. Sonunda düşman Şahin Bey’i de şehit ederek Antep'e giriyor.  İzleyiciler heyecan, keder ve duygusallıkla bu manzarayı izliyor ve gözyaşı döküyor.

 Bu kutlamalardan geriye hiçbir şey kalmadı. Ne meydan yerinde bu sahne,  ne de Kuvayi milliye’ cileri temsilen törene katılan tarihi kıyafetler çerisinde,  ellerinde eski tüfekleri ile geçit yapan beli bükülmüş yiğit gaziler. Şehir, kimliğini ve  kişiliğini kaybetmiş bir durumdadır.

Taş Mektebin yanında annesiyle evine dönerken Kamil isimli on-oniki yaşlarında bir genç çocuk, annesinin örtüsüne uzanan Kâfir Fransız askerlerine direniyor. Direnişinin bedelini şehadetle ödüyor. Cihadı ve zalime karşı direnişi şiar edinmiş necip ecdat için,  şehadet bir gül bahçesine girercesine, darı meşakkat olan bu cihandan, darı saadet olan beka yurduna geçişten ibaret değil midir?

 Şehirde Şehitkâmil’den, beton yığını, ruhsuz bir ilçeye ad olmaktan öte bir şey kalmadı. Karayılanlar, Antep Savaşı'na kan veren, can veren nice yiğitler unutulup gitti. Şehir manevi siluetini kaybederek sadece yeme, içme ile meşhur gastronomi şehrine dönüştü. Bizans artığı, Roma bozuntusu nefsi emarenin kudurttuğu bazı efendiler böyle istiyordu. Zevk, yeme, içme ve şehvetinden başka bir şey düşünmeyen yapay insanların gastro şehri. Ne kadar etkileyici değil mi. Şehir kimliğini yitirdi geriye kalan ise ne gaziliğin ne şehitliğin ruhundan anlamayan kof cesetler.

Bu şehir sadece yeme, içme, eğlence, festival kültürsüzlüğüyle ünlenmiş yığınların şehri oldu.  Şehir, beton yapıları, çarpık yerleşimi ile karma karışık gettoların bir örümcek ağı gibi toprağı sardığı, ruhsuz kalabalıkların,  görgüsüz insanların,  her tarafı işgal ederek sidik yarışına giriştiği manen bir mezbeleye dönüştü.  Her yerde kaba gürültü ve ruhun ancak belası olmaya namzet iğrenç, bağırtılı müzik sesleri, çalmadan oynayanlar, yerli milli üçgenler, beşgenler, yamuklar. Milli ve dini benliğini para, lezzet ve serveti için feda eden kalabalık yığınlar.

 Eskiden bir ilim şehri, âlimlerin eserler verdiği sıcak mescitlerinden salaların inlediği, samimi esnafın helal yoldan rızkını kazandığı, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra sanayisi ile girişimcisi ile ve çalışkan halkı ile bütün ülkede parmakla gösterilen Antep bugünlerde sadece bir gastro şehir kimliğine bürünerek sahnede yer almaya çalışıyor. Bir kahramanlık destanının gastro kuklalar eliyle dönüşümünün hazin hikâyesi. Şehri yöneten burjuva akıl “kuş yeme gelir” anlayışıyla,  milleti kuş, bu vatan toprağını da kuş damına dönüştürerek, ağız, yutak, mide ve barsak faaliyetlerinin genel adı olan gastro kavramını, gazilik yerine ikame etmeye çalışıyorlar.

  Bağrında 6317 şehidin yattığı bu mübarek toprağa gastro Antep unvanını layık görenler, gastro tabirinin ağızda yenen bir nesnenin,  yutak,  mide ve bağırsakla sonlanan bir serüvenin parçası olduğunu gözden kaçırdılar.  Çünkü sadece küçük dünyalarında gastro ile bezenmiş bir yaşam tarzı vardı.  Yeme,  içme, şehvet, dünyalık yığma uğruna hayvani bir rekabet, şehrin yeni kodamanlarının hayat anlayışıydı.  Antep direnmişti,  Antep 13 bine yakın nüfusunun 6317'sini Fransızlara karşı cihadında şehit vermişti. Bir şehrin yarısının, özgürlük, bağımsızlık,  namus ve İffeti uğruna şehadetlerinin şahitleri oluyoruz 25 Aralık kurtuluş günlerinde. Ve Antep bu destanını hiçbir yerden yardım alamayarak tek başına imanıyla yazmıştı.

  Sonuç olarak, dünyanın gözü önünde gerçekleşen İsrail terör örgütünün katliamlarına karşılık teslim olmayan, kodaman arap krallarının ve ürkek demokratların yalnız ve yardımsız bıraktığı, kahraman ve yiğit Gazzeli hemşerilerimize selam olsun. Umarım onlarında destansı direnişleri gelecekte demokrat soslu bir gurup şehvetperestin ellerinde kuşa çevrilmez. Kan döken, çocuklara dahi acımadan Gazze’nin her karış toprağını kana bulayan, israil terör devletine anladığı tek dil olan demirin, çeliğin, kurşunun diliyle cevap vermeye çalışan Gazi Gazze’li mücahitlere selam olsun.  Bizler emperyalizme karşı direnişin sembolü olan GAZİ şehirden,  bir savaş sırasında düşmana ok atmasıyla mahir olan sahabeye “At ey Sâd, anam babam sana feda olsun”  diyerek seslenen kutlu komutana (a.s) öykünerek  “At ey Kassam, canımız ruhumuz yolunuza feda olsun” diye sesleniyoruz.

“Zalimler yakında nasıl bir yıkımla yıkılacaklarını bilip, anlayacaklardır.” Şuara /227

Makale Yorumları

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar