Mustafa ÖZTEKİN

Mustafa ÖZTEKİN

Mail: oztekin@6317haber.com

BİR SAMİMİYET SINAVI OLARAK GAZZE

BİR SAMİMİYET SINAVI OLARAK GAZZE

İnsanlık tarihi boyunca Kuran ve Sünnet gibi en güvenilir referans kaynaklarına sahip bir ümmet olarak,  gerek iktisadi gerek sosyal ve siyasi hiçbir hedefimize ulaşamıyoruz. Ya da kısmi başarılar dışında Müslüman milletin ihtiyaç ve hissiyatına cevap verebilecek tam bir başarıyı elde edemiyoruz. 

 Başarısızlığın temel sebeplerinden birisi hayatımıza yön veren ilahi kurallara tam bir teslimiyet ve samimiyetle bağlı olmayışımızdandır. Bir Müslüman’ın hayatında en önemli etken, bağlı olduğu ilahi yasalar olmalıdır. Yaşadığı toplumun gelenek ve görenekleri, idari ve sosyolojik zorunlulukları bir Müslüman’ın hedeflerini gerçekleştirme konusunda önemli engeller oluşturabilir. Ancak tüm engelleri aşmaya yardım edecek en etkin iki faktör,  iman ve samimiyettir. Müslüman içinde yaşadığı toplum neyi dayatırsa dayatsın,  her türlü sıkıntıdan bu iki faktörün işlerliği ile kurtulabilir.  

Bunlardan birincisi olan iman,  Kur’an ı Kerim’in ortaya koyduğu tüm inanç ilkelerine inanıp bağlanmayı emreder.  İmanın altı rüknü olarak bilip inandığımız ve bütün inanç esaslarını kendi içinde toplayan ilkeler ve Kuran’ın emrettiği diğer bütün inanç yasaları da imanın ilkeleri içinde yer alır. Allah mutlak iktidar sahibidir.  İnsan hayatında onun dokunmadığı, şekillendirmediği hiçbir alan neredeyse yoktur. Allah’ın varlığı, meleklerin ve cinlerin varlığı, vahiy gerçeği ve peygamberlik, ahiret hayatı, cennet, cehennem inancı, adalet, ihsan, ibadet, dini esaslara bağlılık, güzel ahlak, saygı, sevgi, merhamet, utanma duygusu, şeriata bağlılık, zulme ortak olmamak, cihad, kâfirlerin ve müşriklerin aşağılanmış konumları, müminlerin izzet ve yüceliği, aile, evlilik, miras, boşanma, hukuki ve idari cezalar bütün bunlar ve daha fazlası aynı zamanda imanın temel konulardandır. 

 Samimiyet, imanın kuvvet ve derecesinin kişi hayatına yansıma oranıdır.  İmandan kastedilen şeyin akademik bilgi çokluğu olmadığı aşikârdır.  Kitabın taşıyıcısı olan insanların, kitabın hükümlerini içselleştirip hayatlarında yegâne kılavuz haline getirmedikleri sürece, kitap bilgisi o kişi üzerinde bir yükten başka bir şey değildir. Kur’an ‘ı Kerim bu gibi bilgi sahiplerini kitap yüklü merkepler olarak zikretmektedir. Müslümanlar olarak iman ve samimiyet ile ilgili edindiğimiz bilgileri  uygulama ve bağlılık unsurlarıyla desteklediğimiz zaman bilginin imana ve samimiyete dönüştüğüne tanık oluruz. 

 Başımıza gelen ve gelecek olan her şey Allah’ın bilgisi ve kudreti dâhilinde gerçekleşir. Onun izni ve bilgisi dışında bir yaprak dahi dalından düşmez. Yer, gök ve ikisi arasında bulunan her şey onun hükmüne boyun eğer, teslim olur. 

 Müslümanlar olarak bizler ise rast gitmeyen işlerimiz, kabul edilmediğini öne sürdüğümüz dualarımız tutarsızlıklarımız,  mutsuzluklarımız,  ailevi, ticari, sosyal ve siyasi sorunlarımız karşılığında Allah’a iman ve hükümlerine içtenlikle teslim olmayışımız sebebiyle başarısızlıklara uğruyoruz. Mutlu olamıyoruz dengeli davranmıyoruz sonuç olarak mutsuz ve agresif bir hayat yaşıyoruz. Müslümanlar olarak iman ve samimiyete sahip bir hayat yaşayıp iki dünya saadetini kucaklayan bir hayatı arzu ediyorsak iman ve İslam ekseninde yönelişimizi hızlıca sağlamamız gerekir. 

 Şunu unutmayalım Türkiye insanı yaralı bir toplumdur. Bakmayın siz on yılda her savaştan açık alınla çıktığımıza,  ya da muasır medeniyet hikâyeleriyle nasıl da uyutulduğumuza. 

 

 Türkiye yüzyılında çağa mührünü vuracak idarecilerimizin asrın Siyonist katliamı karşısında ağızlarına mühürler vurarak sus pus olduklarına şahit olduğumuz bu günlerde iman ve samimiyet kavramlarının yeni olaylar ekseninde ele alınması gerektiğine inanıyoruz.   

Gazze cihadı ve İsrail’in uygulamış olduğu soykırım,  İslam ülkelerinin yöneticilerinin ve halklarının düşünsel ve eylemsel olarak kalitelerini ortaya koyan bir turnusol görevi gördüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Katliam karşısında, sınırları katil ordular tarafından kuşatılarak küçücük bir kara parçasına hapsedilen masum ve mazlum halkın açlık, susuzluk, ilaçsızlık ve türlü türlü sıkıntılar karşısında yıkılmayan iradeleri; adına “ İslam dünyası” denen ucube dünyanın katliam karşısında büründüğü sessizlik ile sarsılmıştır. 

 İslam âlemi haddizatında,  karanlık yönetimlerin ve liderlerin sultası altında sürüleştirilmiş insanlardan müteşekkil bir yığından ibarettir.  Halkı Müslüman olan ülkelerin yönetimlerinin suskunluğu,  korkaklığı ve vefasızlığı Gazze’li kardeşlerimizin sinelerinde en onulmaz yaralar açan ihanet belgeleridir. 

  Gazze’ye yapılan saldırı emperyalist Amerika’nın vekâletiyle, Siyonist İsrail’in İslam’a ve Müslümanlara karşı acımasız bir şekilde yürüttüğü vahşice bir katliamdan başka bir şey değildir. Bu alçakça saldırı İnsan hakları,  çocuk hakları, demokrasi,  hümanizm gibi batı tarafından sakız gibi çiğnenen kavramların ayaklar altına alınması ve yok sayılmasıdır. Dünyada geçerli olan bütün insan hakları demokrasi ve süslü birçok çağdaş kavram sadece Yahudilerin ve onların dostları olan katliam çetelerinin rahatı ve çıkarı uğruna ihdas edilmiş kurallardır. Katledilen Müslüman olunca bütün dünya adeta kör,  sağır ve dilsiz şeytanlara dönüşmüştür.  İslami hükümetler görevlerini hakkıyla yapmamışlardır. İslami cemaatler sorumluluklarından kaçıp hiçbir varlık göstermemişlerdir. Tarikatlar, sivil toplum kuruluşları,  vakıflar,  dernekler kıytırık birkaç toplantı ve protesto gösterisi dışında hiçbir onurlu faaliyeti icra edememişler, rantlarının kaynağı olarak gördükleri siyasi yapılara ters düşmemek için üç maymunları oynamaya devam etmişlerdir.  Müslümanlar ve onları yöneten liderleri sessizliğe bürünüp zulmün, katliamın ve soykırımın koyu sisleri içerisinde kendi çıkarlarını seçim ve geçim masallarıyla pazarlayarak halklarını aldatmaya devam etmişlerdir. Şimdi samimiyetimizin sorgulanma zamanıdır. Kim daha samimidir? 

 Ehli Sünnet kavramının arkasına saklanarak kendi bağımlılarına dua seansları dışında bir şey tavsiye edemeyen üç kuruşluk deterjan,  çikolata,  sakız vesaire şeyleri boykota davet edip, emperyalistlerin ürettiği trilyonluk arabalarla hatmelere giderek adeta gövde gösterisinde bulunan ve konforlarından hiçbir şey feda etmeyen şeyh efendiler mi samimidir ya da ülkemin silahlarının mazlumlara doğrultulmasını kabul etmiyorum diyerek kendisini yakarak, sağır çağın kulaklarına haykıran Amerikalı asker mi samimidir?  Evet, ehlisünnet kavramının arkasına sığınarak her tevhidi hareketi ya da düşünceyi kendi düşünce kalıpları dışında gördüğü bir yapı  ile özdeşleştirip,  müslümanlar arasında ayrılık tohumları eken din  baronlar mı hayırlıdır yoksa yıllardan beri süren ambargoya rağmen İngiliz, Abd ve İsrail gemilerine füzeler yağdıran “bidat ehli Şii ve Zeydi” Husiler mi samimidir?  

Kudüs kırmızı çizgimizdir deyip bütün çizgileri yeşile dönüştüren anlayış mı samimidir ya da halkının yüzde yedisi Müslüman olduğu hâlde İsrail aleyhine soykırım davası açma cesaretini gösteren Güney Afrika mı samimidir? Başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme zamanıdır! 

Demokrasi ve demokratik değerler denilen dünyevi yaklaşımlar,  toplum olarak bizleri insanlığımızdan ve Müslümanlığımızdan uzaklaştırıp bencil,  çıkarcı varlıklara dönüştürmüştür. Müslüman kitleler islam ahlak ve yaşam biçiminden hızla uzaklaşarak  kancık Atina’dan yadigâr seküler bir kılığa bürünmüşlerdir. Bu sistemin devamında, Müslümanların ümmet olarak var oluş mücadelesinde hiçbir olumlu katkısının olmadığı ortaya çıkmıştır. Tarih yeniden yazılıyor ümitsiz değiliz. Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler. Peygamber efendimiz din nasihattir buyuruyor.  Başka kutlu bir sözünde efendimiz din samimiyettir buyuruyor. İkiyüzlü demokratik kurumların Siyonist İsrail zulmüne karşı caydırıcı hiçbir etkisinin olmadığı aşikârdır. Aylardan beri yok edilmeye çalışan bir halka dünya üzerinde iki milyara yakın nüfusuyla Müslümanların, bir parça ekmeği suyu ilacı ulaştıramaması içler acısı bir durumdur. Tarihin bu kırılma noktasında İslam ülkeleri alınlarına koyu bir leke olarak bu katliam karşısında suskunluğu, eylemsizliği ve zilleti sürmüşlerdir.  Ümmet derin bir yara almıştır ve yaranın tedavisi ancak Müslümanların ittihadı ve ittifakı ile mümkündür. Müslümanlar sahip oldukları güç unsurlarını zalim İsrail yönetimine ve Abd ye karşı kullanmazlarsa sahip oldukları gücün dünyada bir hayrını da göremeyeceklerdir.  Geçici dünya çıkarları Müslümanların bu süreçte uğramış oldukları vahşete sessiz kalmayı gerektiriyorsa bu çıkarlarımız lanetli çıkarlardır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Sözlerin en hayırlısı zalim yöneticilerin yanında söylenen hak sözdür. Zulmedenlere meyletmeyin ateş size de dokunur. Allah zalimlerin yaptıklarından habersiz değildir.  

 

Elbet doğar bir gün Şemsi hakikat  

Hep böyle müebbet mi kalır zulmeti âlem…

Makale Yorumları

  • Murat kipçak01-03-2024 16:26

    Kalemine yüreğine diline sağlık hocam

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar