Mustafa ÖZTEKİN

Mustafa ÖZTEKİN

Mail: oztekin@6317haber.com

BİZ HANGİ GRUPTANIZ ?

BİZ HANGİ GRUPTANIZ ?

 Peygamber (s.a.v) bir kutlu sözünde şöyle buyuruyor :”Yedi gurup insan vardır ki, Allah’ın (arşının) gölgesi dışında, hiçbir gölgenin olmadığı zorlu hesap gününde, Allah onları arşının gölgesinde gölgelendirir; Bu kişiler:

1-Adaletli devlet başkanı.

2-Rabbine ibadet duygusuyla yetişmiş genç.

3-Kalbi, mescitlere (muhabbetle) bağlı adam.

4-Allah için birbirini seven, Allah sevgisi ile bir araya gelen ve onun sevgisi ile ayrılan iki adam

5-Kendisini, sosyal konum ve güzellik sahibi bir kadın “birlikte olmak için” davet ettiğinde; Ben Allah ‘tan korkarım! diyerek zinadan kaçınan adam.

6-Sadaka verdiğinde sağ elinin verdiğini sol eli bile bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kişi.

7-Yalnız iken Allah’ı zikredip gözleri yaşla dolan kişi.

 Yüce önderimiz hz Muhammed (as), bu sözünde örnek Müslüman şahsın oluşumu için yedi temel konuda ümmetine çağrı yapıyor. Bu yedi temel: adalet, İslami eğitim, ibadet, muhabbet, iffet, infak ve ihsandır.

O’nun (s.a.v) ilk çağrısı hayatta adaletin gözetilmesidir. Müslümanların işlerini üstlenen yöneticiler –ister genel bir yöneticilik olsun isterse özel bir alanın sorumluluğu olsun-zulümden uzaklaşmaları, hakkaniyet ölçüleri içinde, sorumluluk alanlarında adaletle iş görmeleri gerekir. Ancak gerçek adalet, Allah’ın şeriatına bağlılık ile gerçekleşir. Çünkü yüce Allah zulmü lanetlemiş ve onu toplum için çirkin bir yol olarak nitelemiştir Allah’ın (c.c) Kur'an-ı Kerim’de Davut (a.s)’a şöyle seslendiği bildirilmektedir: “Ey Davut! Seni yeryüzünde halife yaptık, öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet. Şahsi egona ve arzularına tabii olma, çünkü (vahyin dışında sadece) kendi arzuna uyman seni Allah’ın yolundan uzaklaştırır”  Sâd/ 26

Dünya üzerinde küresel cinayetler katliamlar, sömürü ve açlık gibi insanlığın geleceğini tehdit eden etkenler adaletsizliğin doğurduğu neticelerdir. Bunun için çağımız insanı ekmek gibi su gibi adalete muhtaçtır.

O’nun (s.a.v) ikinci çağrısı Allah’a itaat ve ibadet şuuru ile nesillerin eğitilmesi. Çocukluk çağından itibaren Allah’a yöneliş içinde olan genç bir nesil yetiştirmek İslam’ın temel toplumsal hedeflerindendir. Onlar geleceğin büyükleridir. İslami arayış içerisindeki örnek neslin inşası için, bu çağrının muhatabı gençler olmuştur. Allah-u teala Kur’an-i Kerim’de “mağara arkadaşları” olan gençleri övüyor; “Onlar, Rab’lerine iman eden gençlerdi, bizde onların hidayetlerini artırmış ve kalplerini pekiştirmiştik.” Kehf/ 13

Gençlik Allaha iman ve itaat hissi ile eğitilmezse şeytanın ve şeytani ideolojilerin kurbanları olur. Gençlerin her türlü fantezisini temine yeltenen, eğitim ve kariyer putları için devasa yatırımlar yapan, yeni nesil bir uygarlık inşa ettiğini sanan siyasal sistemler ahlak ve maneviyat yoksunu, gününü gün eden telefon ve tabletlerin esaretinde sorumsuz, ruhsuz, imansız, izansız ve kabiliyetsiz bir nesil yetiştirmiştir. Yüzyılın felaketi, felaketimiz eğer gayret edilmez ve acil önlemler alınmaz ise bu neslin elleriyle gerçekleşecektir. Bunun için eğer kaldıysa İslami Camiaya düşen en büyük sorumluluk, fitne fesat, kaos ve şehvetin harmanlanarak üzerimize geldiği bu sele karşı nesli korumak ve selden kütükler devşirerek kütükleri sanat eserlerine dönüştürmektir.

Hadisin üçüncü bölümünde ise kalbini imanla diriltmiş, dinin direği olan namazı muhafaza suretiyle, kalbini ve duygularını Allah’ı zikir ile irtibatlandırmış, kalplerine cemaat sevgisi yerleşmiş, Allah’ın evleri olan mescitlerde bir araya gelerek, ümmetin saflarını birleştirmiş olan salih müminlere övgü vardır. Yücelik ve şeref sahibi olan Allah bu müminleri Kur’an-da şu şekilde övüyor:“Allah’ın yüksek tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah akşam O’nu tesbih ederler” Nur/ 36

Hadisin dördüncü bölümünde; yüce peygamber (s.a.v) Allah için sevmeye davet ediyor. Bu sevgi sıradan bir sevgi değil, Allah’ın rızasını arayarak, dünyevi bir gaye için ya da maddi kazanç, basit menfaatler için olmayan gerçek bir sevgidir. Zaten din, Allah için sevmek, O’nun rızası için bir araya gelmek, Resulullah (s.a.v)’in getirmiş olduğu Hak davette buluşmak değil midir? Ve bu sevginin temizlenmeye, arınmaya, yükseliş ve erdeme vesile kılınması gerekmiyor mu? Günümüz dünyasında iki paralık edilerek şehvete katık edilen aşk kavramı sadece karşı iki cinsin tensel yakınlığını ifade eden bir kavrama dönüşmüştür. Hadiste ifade edilen duygu Müslümanların muhabbetidir. Müslümanlar Allah için muhabbet ile sorumludur. Müslümanlar birbirilerini sevmedikçe iman etmiş sayılmazlar. Müslümanlar birbirilerine karşı tevazu İslam düşmanlarına karşı ise erkekçe duruş sahibidirler. Müslümanlar birbirilerinin kaleleri ve küfrün dalgalarına karşı sığınılacak limanlarıdırlar. Olması gereken budur. Olması gerekenden, gerçekte olanımız çıkarıldığında kaç okkalık Müslümanlar olduğumuz meydana çıkacaktır.

Hadisin beşinci bölümünde, arınmışlık, temizlik ve yücelik noktasında insanlığın tasavvur ettiği çok yüce bir hasletle karşılaşıyoruz. Bu özellik vicdan temizliği ve iman duruluğudur. Bu iki prensip, sahibini rezillik çukurlarına düşmekten korur. Hadisteki tasvir, İnsanı aldatıcı fitnelerden, manevi eziyet kaynağı olan fiillerden gerçek bir resmediş ile korumaya yöneliktir. Bu tabloda, soy ve makamca seçkin, güzel bir kadın görülür, bu kadın bir adamı beraber olmak için kendisine davet ediyor. Ve onunla –Allah’ın yasakladığı- zina fiilini yapmak istiyor. Fakat o adam bu işten, Allah korkusuyla sakınıyor, kaçınıyor. Bütün bunlar Allah’ın korkusuyla oluyor. Yusuf gibi iffetli ve soylu bir duruş sergileyerek, Ben Allahtan korkarım der ve haramların istila ettiği dünyanın sahte cennetlerine sırtını dönerek zindanları mesken tutar. “ hapis beni çağırdığınız şeyden (fuhuş ve türevlerinden) daha hayırlıdır.”Yusuf/33

Günümüz insanında ne yazık ki iffet ve namus duygusu yıkıma uğratılmış, zina flört, hayat arkadaşlığı gibi kavramlarla ifade edilerek haram bağlamından koparılmıştır.

Hadisin altıncı bölümünde; hayır sahibi bir adam diğer insanlara göstermeksizin, bildirmeksizin ve reklam aracı kılmadan gizlice sadaka veriyor. Allah’ın rızasını umuyor ve en yakınında bulunan ve sol el diye nitelendirilen kişiye bile hissettirmiyor. Yani sağ elinin Allah yolunda infak ettiği sadakayı, sol eli yani en yakını bile hissetmiyor. Bizlerin acilen infak ahlakına ihtiyacımız var. Yardım kuruluşları, yedirdiği, içirdiği, giydirdiği yoksulların ve yetimlerin fotoğraflarını dernek bültenlerine basarak insanların onurlarını hesaba katmıyorlar. Belediyeler, yardım dernekleri göstere göstere, inciterek yardımlarını hedef kitleye ulaştırıyorlar. Belli ki niyetler halis olsa da yoksul kalbini inciterek ve minnet altında ezerek yapılan, riya kokan yardım faaliyetleri islam’ın infak kültürüne uygun değildir.

Hadisin sonunda Nebi (a.s) Allah korkusuyla gözyaşı döken müminin faziletini anlatarak sözlerini bitiriyor. İnsanlara gösteriş yapmadan namaz kılan, Allah’ı zikreden tefekkür eden ve Allaha karşı derin bir saygı ve muhabbet ile gözyaşı dökerek Cenneti uman ve cehennemden Allah’a sığınarak, yürekten gelen feryatlarla yaratanına yakaran ağlayıp gözyaşları döken kadın ve erkek müminler döktükleri gözyaşına bedel, rahmet esintilerinin her yanı kuşattığı arşın gölgesi altında konuk edilecekler. Bunlar Allah’ı görür gibi ibadet eden ihsan ehli kimselerdir .“ Onlar için korku yoktur ve onlar mahzunda olmayacaklardır.”  

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar