Mustafa ÖZTEKİN

Mustafa ÖZTEKİN

Mail: oztekin@6317haber.com

MÜSLÜMAN GURUPLAR NEREYE?

MÜSLÜMAN GURUPLAR NEREYE?

 

“ Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” 59/10

 

 

MÜSLÜMAN GURUPLAR NEREYE?

            Müslüman guruplar denilince dünya ölçeğinde ve yerel tabanda mücadele eden resmi, gayri resmi tüm topluluklar anlaşılır. Ancak burada çalakalem ele alacağımız yazının muhatapları elbette yerel guruplar olacaktır. Çünkü dünya üzerindeki tüm İslami yapılar bağımsız ve kendilerine özgü yapılarıyla kendi yerellerinde varlık savaşı veriyorlar.

Halifesiz, siyasi, ilmi ve askeri alanlarda vahdeti sağlayamamış, halkı Müslüman devletlerin emperyalist dünyanın saldırılarına karşı yapacakları pek bir şeyleri de yok.

            Türkiye’de İslami guruplar son yıllarda derin bir savruluş içerisine girdiler. Yirmi sekiz şubat süreciyle hırpalanan İslami hareket Ak parti iktidarıyla yeniden özgüven elde etti. Siyasal iktidar her ne kadar kendisini İslami olarak tanımlamasa da bizler siyasal iktidarı İslami görmeye, gücünün üzerinde şeyleri onlardan beklemeye başladık.  Yeni demokrat yönetim ilk dönemlerde atmış olduğu adımlar ile askeri ve bürokrat vesayeti ortadan kaldırmaya, tarihi süreç içinde kendini ifade edemeyen topluluklara bir bahar havası estirmeye gayret etmiştir. İslami yapılar içinde yetişen kadroların devletle ve nimetleriyle tanışma dönemi bu zaman aralığında başladı. Makam,  mevki ve koltuk, özel şoför, vip servisler, otel lobilerinde verilen resepsiyonlar ama devlet işiydi ve olacaktı bunlar hem oyunun kuralına göre oynanması gerekiyordu. Büyüklerde böyle buyuruyorlardı. Kadrolaşma sürecinde değişik dini guruplardan gelen genç ve ihtiraslı yöneticiler,  iktidarında verdiği özgüven ile icraatlarını yapmaya başladılar. Her şey güzel gidiyordu. Müslümanlar eski tezlerini göz ardı ederek yeni yapıyla eşgüdümle çalışmaya başladılar. Her demokrat seçim Müslüman gurupları iktidara biraz daha yakınlaştırdı. İktidar palazlandı Müslüman guruplar kilo almaya başladılar. Hatta bazı guruplar obeziteye yakalandılar.

Bu süreçte korkunç bir kalkışma yaşandı en obez gurup artık kendisine verilen ayrıcalıklarla yetinemez hale gelmişti. Pastanın bütününü istiyordu. Kendisinde var olduğunu vehm ettiği gücün sarhoşluğu ve okyanus ötesinden kulaklarına fısıldanan şeylerin saikıyla kirli bir oyunun piyonlarına dönüşüverdiler.  Güç odaklarıyla işbirliğine girerek milletin üzerine çılgınca saldırdılar. Vatan ve milletine gönülden bağlı yüzlerce vatan evladı bu saldırılarda katledildi. Oysa bu vahim sahneyi icra eden gurup yıllarca ülkede ve dünyada ılımlı İslam’ın temsilciliğine soyunmuş, bu konuda yüzlerce kurum, dernek açmış, kitap yayınlamış bir guruptu. Hoşgörü, tolerans bu elit örgütün yayın organlarında destanlaşmıştı. Diğer Müslüman guruplara siyasal, kültürel ve rant alanında hiçbir hayat hakkı tanımayan bu obez yapı devlet tarafından pkk- pyd- fetö üçlemesine dahil edilerek terörist ilan edilmiş kolu kanadı kırılmak suretiyle de cezalandırılmıştı.

            Bu vahim kalkışmadan sonra Türkiye insanı dinden ve Müslüman unsurlardan hızla uzaklaşmaya başladılar. Öyle ya en ılımlıları böyle yaparsa Hilafet isteyen, şeriat arzulayan, kara çarşaflı, diğerleri neler yapmazdı ki?

 Ortalık ateş yerine döndü alevler yükseliyor küller savruluyor, at izi it izine karışmış neler neler oluyordu. Bazı Müslüman guruplar bu ortamda hemen devlet safında yerlerini aldılar. Ne olursa olsun bu fitneye karşı devletin yanında yer almak hem akıllıca hem de sağlayacağı kazanç bakımından en kârlı seçenekti. Çünkü yarım kalmış projeleri, henüz istedikleri makamlara getiremedikleri onlarca kadroları heyecanla görev bekliyorlardı. Maslahat bunu gerektiriyordu. Zaten fetö de yükseliş basamaklarına maslahat denen sihirli terimle tırmanmıştı. Hem fetönün tasfiyesiyle boşalan yerlere bizim ihvan, kardeş ya da sofilerin gelmesi gerekirdi. Çünkü en büyük desteği hükümete bizler vermiştik.

Müslüman guruplar fetö olayından sonra bu hesaplar ve denklemler içinde kafa yorarken bazı kesimler bu olaylardan acayip şekilde karlı çıkmışlardı. Hem Müslüman guruplar halk nezdinde itibar kaybetmiş, hem de kendi aralarındaki rant kavgası sebebiyle güvensizliğe düşmüşlerdi.

Piyasa tam şeytan ve yaranlarının istediği gibi şekilleniyordu. Bir asırdır Müslüman halka gün yüzü göstermeyen Köhne ideoloji bu olaylar bahane edilerek yeniden cilalanıp kitlelere pazarlanmaya başlamıştı bile. Hatta bazı guruplar bu ideolojin kurucularına çaktırmadan methiyeler bile düzmeye başlamıştı. Ateist, deist, materyalist tüm piç yapılar ana gövdeyi sarmaya varlık ve onur yürüyüşlerine start vermeye başlamışlardı. Savruluş ciddi bir o kadar da korkunçtu.

            Bazı guruplar akademik çevreler ile el ele vererek Kuran İslam’ı, indirilen din sloganları arkasına sığınarak bilerek ya da bilmeyerek Hz. Peygamberin sünnetine yani O’nun(a.s)  inşa ettiği hareket tarzına, inceden saldırılarını başlatmışlardı. Çünkü fetö olayı da dâhil olmak üzere bütün sorunların kaynağı İslam’ın doğru anlaşılamamasıydı. Dinin doğru anlaşılmasının önünde en güçlü engel hadis denilen hâşâ çoğu uydurulmuş söz yığınlarıydı. Bu kesimin karşısına şeyhleri ve efendileri birer gavs ve kutup olan,  şeyhlerinin âleme nizam verdiklerine inanan safdil inananlar çıkıverdi. Sosyal medya yemyeşil düellolara şahit oluyor her gurup karşıdakine daha nasıl usturuplu söverim derdiyle veryansın ediyorlardı.

            Suriye olayları, mazlum coğrafyalara Türkiye’den uzanan yardım faaliyetleri,  Suriye’de savaş devam ediyor. Cihad deyu birbirileriyle vuruşan Şam toprağı Kerbela’ya dönmüştü.Gariban bazı gurup üyeleri terörist damgasını yemeyi göze alarak Şam diyarına cihâd için hicret ediyordu..

            Fetö tasfiye edildi (mi) ? Onların yerine ikame olan yeni paraleller, üçgenler, yamuklar, fırıl fırıl dönen küreler, daireler yeni keşfettikleri demokrasi dinine bağlılıklılarını bildirerek kendilerine göre İslami davalarına hizmete devam ettiler.

Büyük külliyeler, kurslar, akademiler, medreseler, vakıf ve dernek binalarına sahip oldular. Ganimet her yandan akıyordu. Yap bir proje içerdeki abimizin tavassutuyla geçsin komisyonlardan ve aksın paralar. Çok paraya, büyük ve donanımlı salonlara, mekânlara ihtiyacımız vardı. Hem Müslümanlar her şeyin en iyisine layıktı. Klasik cemaat toplantıları yerlerini çalıştaylara, beş yıldızlı otellerde,  havuz başı toplantılarına bırakmıştı. Para su gibi geliyordu. Kahrolsun fetö-pkk-pyd idi. Sistem zaten bize aitti ve biz memleketin asli unsuru idik. İhaleler alındı. Devletin her köşe başına bizden birileri yerleştirildi. Saltanat tıkır tıkır işliyordu.

Ancak Müslümanlar dönüp baktıklarında o konforlu yurtlarında medreselerinde dernek ve vakıflarında kendilerinden başka kimsenin kalmadığını gördüler. Bir el birilerine hesap bile edemeyecekleri imkânları bahşetmiş ancak diğer başka el bu yapılardan insanları, talebeleri çekip almıştı. İslami camia kan kaybetmeye başlamıştı.

Devletin tanıdığı imkanları çıkarlarına peşkeş çeken cemaat baronları rant derdine düşmüşken Müslüman halk unutulmuş ve yerlerinde yeller esiyordu. Binalar, imkânlar, merkezler ve kurumlar sahibi olan iri guruplar tebliğ ve daveti terk ederek alanı başkalarına bırakmışlardı. Konforlu salonlarında birkaç kişinin katılımıyla icra ettikleri yönetim kurulu toplantılarından başka halka, öğrenciye, esnafa, işçiye,  kadınlara, yönelik doğru dürüst hiçbir program icra edemeyen, siyasi goygoyculuktan dışında tüm heyecanını yitirmiş kof yapılara dönüştüler.

            Müslüman cemaatler yeniden sağlam kaleleri olan tebliğ, davet, adam yetiştirme, Kuran öğretimi, Kuranı anlama gibi samimi faaliyetlerine dönerek asra şahitliklerini ifa edebilirler ya da dünyanın hengâmesi içerisinde silinip giderler. Kalıcı olmak, asrın şahitleri olmak ve kubbede hoş bir sadâ bırakmak için Müslüman guruplara düşen acil sorumluluklardan bazıları:

  1. Müslüman guruplar demokratik siyasetle ilişkilerini en aza indirgeyecekler.
  2. Müslümanlar iktidara karşı duruşlarını, hayırlı işlerinde dua ve teşekkür (örneğin  Ayasofya’nın ibadete açılması) islama ve insanlığa zarar doğuracak icraatlarında (örneğin İstanbul sözleşmesi gibi) Allah rızası için tenkit ve muhalefet anlayışı içerisinde gösterecekler.
  3. En yüksek makam sahibinden, en alt düzeyde olana varıncaya kadar siyasilerle karşılaşıldığında iki büklüm, el pençe divan duran, sünepe bir duruş yerine fırsat ele geçmiş iken siyasetle iştigal eden yetkiliye Allah’ı hatırlatıp, “dünyevi rütbe ve makamların kabir kapısına kadar süreceği” daha öteye hiçbir şeyin götürülemeyeceği gerçeği hatırlatılmalıdır.
  4. Siyasilerden yaptırdığı hizmet binası için kum, çimento, ruhsat, yakın ve avaneleri için yöneticilik ve ayrıcalık talep eden zavallı guruplar, acilen dilenciliği terk ederek, siyasilerden Müslüman bir ülkede Müslümanların sahip olması gerekli hakların ifasını, Müslüman toplumu ifsat eden yerel ve küresel çetelere karşı mücadele etmelerini talep etmelidirler.
  5. Cemaatler ilim, sanat, yardımlaşma dayanışma, nasihat, hakka davet, kötülüklerden alıkoyma görevlerini yerine getirme adına çalışmalar yapmalı imani sorumlulukların ifasını devletten beklememelidir. Çünkü devlet kurumu, laik yapısıyla dine ve dinden olmayana eşit mesafede bir kurumdur. Laik devletin din görevlilerinden de güçlerinin üzerinde bir etkinlik beklememelidir.
  6. Dini guruplar kendi şeyhlerini, üstat ve ağabeylerini, hoca ya da liderlerini kutsamayı bırakmalı, bağlılıklar hakka itaat ile kayıtlı hale dönüştürülmelidir. Kasıtlı ya da kasıtsız, Hakkın rızası, Kuran ve Sünnete muhalif iş tutan gurup liderleri öncelikle kendi gurupları tarafından sığaya çekilmeli, hakka muhalif davranışlarından dolayı izahat istenmeli, batılda hikmet aranmamalıdır.
  7. Guruplar kendi içlerinde Allah için kenetlenirken diğer Müslüman kardeşlerini ötekileştirmemesi, Allah için sevmesi ve hayır işlerde desteklemesi gerekir.
  8. Müslüman guruplar İslami anlayışlarını Kuran ve sünnet temeline oturtmak yaptıkları her iş ve faaliyetlerini bu iki kaynaktan referans alarak icra etmek zorundadırlar.

Hayırlı son takva sahiplerinin olacaktır. Kendi iç bünyesinde yukarıdaki ya da daha ideal esaslarla toparlanan Müslüman guruplar iyilik ve takva hususunda yardımlaşan diğer ülkelerdeki kardeşleriyle de kucaklaşarak dünya insanına yeniden adalet ve rahmet ilkelerini ulaştırabilirler.

 

Makale Yorumları

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar