Dilruba DAYAN

Dilruba DAYAN

Mail: dilrubadayan@gmail.com

NEYİ PAYLAŞIYORUZ?

NEYİ PAYLAŞIYORUZ?

 

Paylaşmak. Paylaşmak deyince aklınıza ilk ne geliyor? Sizinle sofrasını/evini paylaşan bir dostunuzun gülümseyişi geçti mi gözünüzün önünden? Ya da. Ya da gezmek maksadıyla gittiğiniz herhangi bir beldenin ören yerinde çektirdiğiniz fotoğrafınızı “paylaştığınız” falanca paylaşım sitesinde fotoğrafınızın altına gelen yorumlardan mı bahsedeceksiniz şimdi bana?

Yaşadığımız zaman diliminde, gündelik yaşamımızda sıklıkla kullandığımız bazı kelimelerin anlamlarının daraldığına, başkalaştığına ya da bu kelimelerin barındırdığı asıl anlamların artık raflarda çürüdüğüne şahit olmaya başladık. Paylaşmak kelimesi ve eylemi de bu konvoydaki araçlardan biri haline geldi.

Son zamanlarda paylaşım algısı eskisinden daha farklı anlamlar içeriyor, ya da algı farklılaştırılmak isteniyor. Eskilerimiz “paylaşım” ile alakalı “Sevinçler paylaştıkça çoğalır, hüzünler paylaştıkça azalır” demişlerse de artık kimse paylaşmak eylemine bu açıdan pek bakmıyor. Daha çok sosyal paylaşım sitelerinde sıklıkla görebileceğimiz “paylaş” butonunun içine sığdırılmaya çalışılan bir kelime haline geldi, paylaşma/k.

Medya günlük hayatta televizyon programları, gazeteler, dergiler, reklam panoları, radyo yayınları, pankart ve afişler aracılığıyla propaganda, pazarlama, eğlendirme, bilgilendirme, yönlendirme gibi işlevlerini teknolojinin gelişimiyle birlikte sosyal ağlar üzerine odakladı. Aptal kutusu olarak nitelendirilen televizyonun toplum üzerindeki iyi ve kötü yanları hâlihazırda tartışıladursun, teknolojideki gelişmelerin bir ürünü olan akıllı telefonların televizyonu ve daha birçok kitle iletişim aracını bünyesinde barındıran özellikleri dolayısıyla sosyal (!) medya adlı bir kavram piyasaya sürülmüş oldu.

Elbette teknolojinin gelişimini, internetin dünya üzerinde yaygın kullanımıyla bilgiye erişimimizin daha kolay hale gelmiş olması, sevdiğimiz insanlarla daha hızlı ve meşakkatsiz yollarla iletişim kurar hale gelmemiz (vs) şeklinde yorumladığımızda ve teknolojiyi bu minvalde yaşamımıza uyarladığımızda onun insanlık için ne de büyük bir nimet olduğundan bahsedebiliriz. Çünkü her şey gibi teknoloji de Yüce Allah’ın insanın emrine sunduğu imkânlardan biridir, üzümü şarap olarak da tüketen zihniyetin güdümünde bu nimeti çar çur etmediğimiz sürece.

“Allah’tan başka dostlar edinip ona bağlananlar, (kendisine) bir ev edinen örümceğe benzerler. Evlerin en çürüğü örümcek evidir, keşke bilselerdi.” (Ankebut 41)

Kerim olan Rabbimizin bize ikramlarından biri olan bu imkânı/nimeti/aracı en güzel şekilde kullanmak zorundayız. Teknolojiye nasıl adapte olduğumuz, onu kullandığımız alanlar, onu hayatımızın içine alma biçimimiz, hayatımızda ona yer verme yüzdemiz bizler için belirleyici olmalıdır. Deyim yerindeyse internet sokak, bizim de bu sokakta yürürken azami dikkat ve çabayı göstermemiz lazım gelmektedir. Nasıl ki dışarı çıktığımızda yollarda dikkatli bir şekilde yürüyor, tanıdıklarımız dışındaki insanlara temkinli davranıyorsak sosyal medyanın sapaklarında yürürken de önlemlerimizi almak durumundayız. Paylaştıklarımız yalnızca sevdiklerimize ve bize özel kalabilmeli. Fotoğraf paylaşılmasın, videolarla gülünmesin şeklinde anlaşılmasın bu dediğim. İnternet dünyasında attığımız her adımda dikkatimizi korumak durumundayız.

Dışarı çıktığımızda yürüdüğümüz sokakta tanımadığımız birinin bize ne niyetle yaklaştığını bilemediğimiz ve geri durduğumuz gibi, sosyal medya uygulamalarında da fotoğraflarımızı beğenen, bizleri takibe alan, yorumlarda paylaşımlarımıza övgüler yağdıran insanların bize neden ve nasıl yaklaştıklarını bilemeyiz. Sosyal medya uygulamalarının algoritması ve gizlilik (!) politikalarının da bize bu konuda pek yardımcı olduğu söylenemez. Yanlışlıkla paylaşılan bir sözün, bir paylaşımın, bir fotoğrafın biz “sil” butonuna bastığımızda gerçekten silindiğinin garantisini bize kim verebilir? Uygulamanın kendisi mi? İnternet mi?

“(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez.”(Nisa 120)

Paylaşım çılgınlığının artmasının en büyük nedenlerinden bir başkası da belirli sosyal medya platformlarının yapılan paylaşımların gördüğü ilgi kadar kişiye para kazandırma vaadinde bulunması. İnsanların, içlerinde bulundukları belirli boşluklardan ve bu boşlukları dolduramamalarından dolayı içlerinde büyüyen beğenilme, takdir edilme, kabul görme, övgü alma gibi arzularını sosyal medya uygulamaları daha da kamçılıyor. Sabah kahvaltısında yediği tost ekmeğinden gece yatmadan evvel kullandığı diş fırçasının markasına kadar her şeyi bu uygulamalarda paylaşıyor olan “fenomen” ve “influencer”ların sayısı günden güne artmakta. Medyanın ekmeğine yağ sürüyor bu durum, çünkü medya genel olarak insanların açlığına odaklanan bir politika izliyor. İnsan ne konuda açsa, medya insanı o yanından beslemeye kalkışıyor. Lakin bu politikanın dayandığı tek prensip açlığın hiçbir zaman doyurulmaması, kişinin hep daha fazlasını arzulamasıdır. Açlığını elindeki akıllı (!) cihazla doyurmaya çalışan kişi için boşluklar artık daha büyüktür. Günümüzde boşanmaların en büyük nedenlerinden biri olan sosyal (!) hayat, ailelerin birlik ve beraberliğine yapılmış en büyük darbelerden biridir. Çünkü ipler tamamen medyanın elindedir, temel kaygıları pazarlama, propaganda ve yönlendirme olan medyanın.

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.”(Bakara 168)

Yeni doğan bebeğinin ilk çığlığını sosyal medya (uygulamalarından birindeki) hesabına yükleyen anne, çocuğuyla birlikte büyüyen hesabının mutluluğunu yaşıyor. Onun ilk kez anne deyişini belki de beğeni ve yorumlardan daha az önemsedi. Baba akşam eve geldiğinde günün iş yorgunluğunu elindeki telefondan oyun oynayarak veyahut sosyal medya hesabından takip ettiği birinin canlı yayınını/videosunu izleyerek atıyor. Ailenin içindeki gülücük ve kahkaha sayısı, sosyal medya bildirimlerinin artmasıyla eş zamanlı olarak azalıyor. Böyle bir ailede sosyal medyanın verdiği zararı, kaç tane faydayı öne çıkararak görmezden gelebiliriz? Her anımızda Rabbimizin rızasına uygun bir yaşamın yollarını aramamız gerekirken, boşluklarımızı dolduracak yegane varlık O iken, onun ellerimize faydalı yollarda kullanmamız için verdiği bu nimeti yanlış bir biçimde kullanarak şeytanın gösterdiği yola yönelmiş olmaz mıyız?

Öyle bir zaman ki, çocuklarımız eğitimini internet aracılığıyla alıyor, bazı ihtiyaçlarımızı akıllı uygulamalar/internet siteleri vasıtasıyla görmek durumunda kalıyoruz, sevdiklerimizin mutluluklarını ve hüzünlerini internetin içerdiği sosyal medya platformları vesilesiyle öğreniyoruz… Durumun bilincine varmadığımız ve internet kullanımımıza doğru bir düzen getirmediğimiz sürece hem ailemize, hem toplumumuza ama önce kendimize zarar vermiş olacağız. Kor bir ateşi elimizde tutar gibi.

“İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.” (Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17).

Yapmamız gereken şeyler aslında basittir, şöyle kısaca sıralamak istersek;

  • Mahremiyetimize önem vermek. Tıpkı tanımadığımız insanlarla dolu bir caddeden geçmek zorunda hissettiğimizde yaptığımız gibi, internetin sokaklarında dolaşırken mümkün olduğunca kişisel bilgilerimizi, fotoğraflarımızı paylaşmak konusunda temkinli olmalıyız.
  • Yazdıklarımıza dikkat etmek, gerçek hayatta ağzımızdan çıkana dikkat etmemiz gerektiği gibi.
  • Tanımadığımız insanlara karşı dışarıda nasıl isek internet dünyasında da öyle olmak zorundayız. Size yaklaşan insanlar, yahut size gözünü çevirip dikkatle bakanlar dışarıda sizi nasıl rahatsız ediyorsa, sosyal ağlarda da bu rahatsızlığa sahip olmak zorundasınız. Tanımadığınız bakışlar dışarıda sizleri süzerken nasıl garipsiyor, rahatsızlık duyuyor, sinirleniyorsanız, fotoğrafınızın üzerinde gezen yabancı gözler de sizi aynı ölçüde rahatsız etmeli değil mi?
  • Doğruluğundan emin olmadığımız hiçbir bilgiye güvenmemek. İnternet bilgiye ulaşmanın kolay yolunu bize sunuyor ama orada bulduğumuz hiçbir bilginin doğruluğundan kaynağını bilmediğimiz sürece emin olamayız.

Kriterleri sizler de kendinize göre belirleyebilirsiniz. Ama benim eklemek istediğim son bir madde var.

  • Gerçek hayatta konuşmalarımıza nasıl dikkat ediyorsak, internet siteleri/uygulamalarında da öyle dikkatli olalım dedik, ancak şöyle bir husus var, sizin de dikkatinizi çekiyor mu ya da siz de zaman zaman yapıyor musunuz bilmiyorum. Yazı üzerinde sevgimizi ve nefretimizi abartabiliyoruz bazen. Gerçek hayatta sevgi sözcükleri mırıldanmayan biri bile yazı dilinde bambaşka bir insana dönüşebiliyor, yüz yüze olacak olduğunda sarf edilmeyecek cümleler kavga anında en şiddetli haliyle yazıya dökülüyor. Bu kısımda da gerçekçi olmak bizlere yardımcı olacaktır. Gerçek hayatta sarf etmeyeceğimiz cümleleri sosyal platformlarda, mesajlaşmalarımızda, gönderilerin altına bıraktığımız yorumlarda yazmayalım.

Hayatımıza hükmeden, yolumuzu çizen Rabbimizin gösterdiği şekilde sosyal medya/internet kurallarımızı biz belirleyelim. Medyanın algısı ya da prensipleri değil, Allah’ın kelamı ve düsturu bu alanda da bizler için belirleyici olsun.

“De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."(Tevbe 51)

Selam ve dua ile,
Dilruba.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar