Mustafa ÖZTEKİN

Mustafa ÖZTEKİN

Mail: oztekin@6317haber.com

NİÇİN AİLE?

NİÇİN AİLE?

NİÇİN AİLE?

           

Yüceler yücesi Rabbimiz, İslamiyet ile hayatın bütün alanlarını düzenleyen ilkeler koymuş, bu ilkelerle insan için iki dünya saadetini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.

Aile tarihin en eski kurumsal yapısıdır. İnsan yaratılışı itibariyle toplumsal hayata yatkın, medeni yapıya sahip bir varlıktır. Aile toplumsal kurumun en çekirdek bileşenidir.

Nerdeyse tüm dinlerde, kültürlerde en saygın yapı ailedir. Erkek kadın, çocuklar, anne, baba ve yakınlardan oluşan aileler birleşerek kabileleri, bunların birleşmesi kavimleri, milletleri ve ümmetleri oluşturmuştur.

            Tarihte insanlığa bir medeniyet sunan ve kalıcı başarılar sağlayıp kendilerinden söz ettiren tüm devletlerin bir şekilde güçlü bir aile yapısına sahip olduklarını görüyoruz.

İnsanlığın yeryüzündeki ilk serüveninin kahramanları olan Âdem (as) ve Havva annemizin birlikteliği ilk aileyi teşkil etmiştir.

Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.4/1

            Allah, erkek ve kadını biyolojik olarak yaratmakla kalmayıp, erkekle kadın arasına, birbirilerine meyl etmelerini sağlayacak hisleri de yaratmıştır. İnsanlık bu hislerin cinsel bir yakınlığa dönüşmesiyle çoğalmıştır. Kuranda kadın ile erkek arasındaki yakınlığa iki terimle işaret edilmiş ve bu yakınlığın saygın bir birlikteliğe dönüşmesi hedeflenmiştir.

Bu kavramlar “ meveddet (sevgi)” ve “rahmet” kavramlarıdır.  

Onda 'sükûn bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. 30/21

Bu ayette yüce Allah, erkek ve kadın arasında birisi biyolojik diğeri de manevi olmak üzere iki duyguya işaret etti. Bunlar fıtri bir yasa olan sevgi (cinsellik)  ve merhamet duygusudur.

Ayette mevvedet olarak tabir edilen sevgi hissiyle,  kadın ve erkek arasındaki çekiciliği sağlayan cinsel sevgiye işaret edilmektedir. Merhamet ise evlilik hayatında zamanla gelişen karı- kocanın birbirlerine karşı nazik ve hoşgörülü olmalarını sağlayan duygusal ilişkidir.

Bu iki olumlu etken, kadın erkek arasında huzur ve güveni sağlar. Bu iki gücün bir araya getirdiği iki yabancı insan öylesine birbirlerine bağlanırlar ve hayatın tüm zorluklarına beraberce katlanırlar. Kimlik ve kişiliğini yitirmemiş tüm toplumlarda bu iki etkenin bir araya getirdiği kadın ve erkekler güçlü ve ömür boyu süren bir yakınlığı aralarında tesis etmişlerdir.

Bu durum yaratıcının insan benliğine nakş ettiği sevgi ve merhamet ile gerçekleşmiştir. Rahmet hissi daha çok manevi kuşatıcılığa sahip bir kavramdır. Yaratıcının tüm canlılara ihsan ettiği bu his sayesinde dünyada intizam ve adalet tesis edilir. Çünkü Kâinatın yegâne sahibi olan Allah bizzat rahmandır. Yani merhamet ve şefkatin eşsiz kaynağıdır. Bunun için kadın erkek arasında cinsel yakınlığı temin eden meveddet zaman içerisinde yıpransa da evlilikler rahmet hisleriyle devam etmiştir. Aile fertleri birbirlerine rahmet hisleriyle sarılarak hayatın her türlü zorluluklarına göğüs germişlerdir.

            Güçlü devletler, güçlü medeniyetler, insanlığı adalet ve ihsan ile donatacak bütün topluluklar temiz ve güçlü aileler eliyle inşa edilir. Bu denli önemli bir yapının, bütün işi bozgunculuk ve insanlığı ateşe sürüklemek olan dehşetli ve deneyimli bir düşmanı vardır, şeytan!

Evet, şeytan aileye karşıdır. Kurumsal olarak ta işlevsel olarak ta karşıdır. O hayâsızlığı emreder. İster ki doğacak nesiller bir ailenin şefkat ve merhametinden uzak olsun. İster ki insanlar ilim ve marifetten uzak olsunlar.  Hakka yakınlık ve teslimiyet göstermesinler ve Yaratanın kendileri için öngördüğü rahmet programının dışında yaşasınlar.

 Günümüzde ailenin önem ve etkinliğinin farkında olan devletler aileyi koruma altına alan yasalar çıkarmış, tüzükler hazırlamış, açlık ve yoksullukla mücadele için fonlar oluşturmuştur.

Ne var ki aile kurumunun karşısındaki deneyimli düşman bu seferde aileyi koruma için kurulan bu kuruluşlara sızmış. Hem fikir olduğu yandaşlarıyla aileyi bozmak ve bu kurumu yıkmak için faaliyetlerine orada devam etmiştir.

            Modernizm,  feminizm, laisizm, liberalizm, komünizm, kısaca şeytanın boyasıyla boyanmış bütün izmler ve ideolojiler aile mefhumuna karşıdırlar. Bu sistemler beklide, fabrikalarında çalışacak kölelere ve çıkarları için savaşıp ölecek insanlara ihtiyaç duymasalar belli bir azınlığın yaşaması dışında kimseye hayat hakkı bile vermeyecek kadar insanlık düşmanlarıdırlar.

Son yüzyılda kadın erkek arasındaki yakınlık sadece kaba bir cinselliğe dönüştürülmüş, kadın İslamsız toplumların cinsel metası haline gelmiştir.

Batılılaşma,  çağdaşlaşma adı altında aile kurumunu yok eden tüm şeytani yasalar, programlar harfi harfine tercüme edilerek halkı Müslüman olan ülkelerde yürürlüğe konmuştur.   Müslümanlar yaşadıkları ülkede ya da toplumda ailesini koruma altına almak zorundadır.

Devlet ailenin gerçekten korunması için Müslüman halkın taleplerine cevap vermek zorundadır. Biz yaptık oldu denilerek kanunlaştırılan İstanbul sözleşmesi vb paçavralar derhal iptal edilmeli “ Müslümanlıkla yoğrulan bu yurdu Müslümansız bırakacak” bu girişimler akamete uğratılmalıdır. Gerçek saadetin yolu olan rahmet yasalarıyla aile ve toplum güven altına alınmalıdır.

            Müslüman halka gelince ne yazık ki,  sosyal hakları konusunda mücadele ettiği kadar ailesini koruma adına ciddi bir girişimde bulunmuyor.

Müslüman halk ailesinin temeline dinamit koyan tv dizilerine sosyal medyadaki çılgınlık derecesine varan sapkınlıklara tepki göstermiyor. Yüceler yücesi rabbin diliyle sapkınlık ve iğrençlik olarak nitelendirilen ahlak dışı birliktelikleri sıradanlaştıran hak düşmanı düzenlemelere ve yayınlara karşı sessiz kalıyor. Oyları aracılığıyla kendilerine vekâlet eden zatlara “ne yaptınız mukaddes emaneti” diye sormuyor. Halk içine düştüğü geçim ve modernizm kıskacında tüm değerlerini kaybediyor. Yetkililer ise bu açmazdan Sodom, Gomere, Bizans ve Roma artığı Avrupa yasalarıyla çıkılacağını zannediyor.

Müslüman halk, cinsiyetsiz ve kişiliksiz bir toplum oluşturulurken, nesiller tasarımı şeytana ait giyisiler içinde kabirleri düğün yerine çeviren soytarılara dönüştürülürken, ailem ne olacak sorusunu hala sormuyor.

Müslüman halk yüzlerce sene hilafetin başkentliğini yapan İstanbul’da ve her karış toprağında emperyalizme karşı savaş vermiş bu coğrafyada Allah’ın ayetlerine meydan okuyan sapkınların organizasyonlarına ve güç gösterilerine sessiz kalarak her türlü sapkınlığa karşı boyun eğmeye devam ediyor.

Müslüman halk, ailesini, yegane kalesini kaybediyor. İşin en korkuncu ise Müslüman halk hala kendisini Müslüman hissediyor!

 

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar