Dilruba DAYAN

Dilruba DAYAN

Mail: dilrubadayan@gmail.com

SENİN İÇİN İYİ OLAN NEDİR?

SENİN İÇİN İYİ OLAN NEDİR?

İyi bir bakış açısına sahip olmaktan çok, bu bakış açısını insana neyin/kimin kazandırdığı çok önemlidir. İyilik, görecelidir. Tarih boyunca “iyi” adı altında yapılan ancak belirli kişi ya da kişilerin/ belirli zümre veyahut toplulukların/belirli ideoloji veya stratejilerin mutluluğuna hitap eden, nice “iyilik”lere şahit olmuşuzdur. Mutlu bir sonla biten bir hikâyede başrolün mutluluğu, yan rollerin de mutlu olduğuna dalalet etmez. Birinin yararına olan bir olay bir diğeri için mutluluk barındırmayabilir.

Medyanın işlevi insanların bakış açılarını yönetmektir. Öldürülen birini, öldürülmezse kargaşa çıkaracakmışçasına lanse edip toplumu o kişiye karşı düşmanlığa sevk eden de medyadır, öldürülen birini mazlum gibi gösterip de ona acınmasını, onun hakkının aranmasını sağlayan da medyadır. Öldürülen kişi masum da olabilir, cani de. Bizlere düşen bu denklemde bakış açımızı sağlam bir temele dayandırmaktır. İsabetli ve doğru bir bakış açısı, güçlü bir dayanağı gerektirir.  İnsan için bu dayanak Allah’ın hayat rehberi olarak insana verdiği İslam dininden başkası değildir.

“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir.” (En’am 115)

İnsanın fıtri olarak inanma ihtiyacı muhtevasının her zerresine Hak tarafından işlenmiştir. İnanma, inandığını yaşama, inandığını savunma davranışlarıyla kendini gösteren bu ihtiyaç Âlemlerin Rabbi Allah’ın insanın üzerine indirdiği selamet olan İslam ile giderilmediği sürece, insanı şeytani ve nefsani arzularını ilah edinmeye, bunların peşinden sürüklenmeye yönlendirebilir. Çünkü Allah için olmayan her şey, eksiktir. Hayat boyu bazı insanlar, dünyevi arzularına ulaşabilmek adına insanların bu inanma ihtiyacını inceledi, irdeledi, kullandı ve en nihayetinde zedeledi.

Geçmiş zamanlarda batıl inanışlar, batıl adetler/batıl geleneklerin yayılması, kullanılması, geliştirilmesi, şeklinin değiştirilmesi şeklinde halk arasında cereyan eden bu durum, zamanla yokuş aşağı yuvarlanan bir kartopu misali ivme alarak büyüyen ve çeşitlenen bir mesele haline geldi.

İsmine medya dendi, gazeteler, afişler, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla hız kazandı. Söylentiler, asparagas haberler, kişileri/düşünceleri/milliyetleri/kurumları/firmaları/olayları yersiz ve gereksiz yüceltmeler yahut aşağılamalar ile halkın doğru ve yanlış arasındaki gerçek çizgiyi ayırt edebilmesi zorlaştırıldı.

“Ey iman edenler! Hep birlikte ve bütün varlığınızla İslâm’ın barış ve huzur iklimine girin. Şeytanın adımları ardınca gitmeyin; çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara 208)

Kurgular yalnızca dizi ve filmlerde kullanılmadı. Haberler, kitaplar, dergiler, gazeteler, reklamlar, siyaset kavgaları, sokak röportajları, açık (!) oturumlar, konferans/söyleşi/forumlar, gündüz kuşağı programları (vb.) dâhil medya eliyle hazırlanmış birçok yayında/yayımda/basımda çeşitli senaryolar devreye girdi ve bunlar insanlara gerçekmiş gibi gösterildi.

Öyle ki bu kurgularda evlenen kişilerin gerçekten mutlu yuvalar kurduklarına inanıyorduk,

Eziyet gördüğü iddia edilen insanların hakkını bizler de aramak istiyor, kardeşini/annesini/babasını arayan kişilerin kavuşmaları gözlerimizi yaşartırken,

Sokak sokak aranan insanların bulunması için ümitle biz de bekliyorduk.

Zamanla işin boyutu teknolojinin gelişimiyle telefonlar/bilgisayarlar/bilumum akıllı(!) cihazlar vasıtasıyla internet ağı üzerinden yapılmaya başlandı. Daha önceden televizyon/radyo/gazeteler/kitaplar/dergiler gibi araçlarla hazırlanan kurgulardaki oyuncuların yerini gerçek (!) hayattan kişiler aldı. Bu kişiler bizlerdik. Kurgulanan bir hayatı yaşamaya başladık. Kurguyu yapan medyaydı, iyi oynayana para kazandırma vaadinde bulunuyordu, iyi rol kesenlerin güzel kıyafetleri, pahalı telefonları, lüks evleri oluyordu. İnternetin yaygın kullanımı ve teknolojinin gelişimi ile medyanın eli bizim gözlerimizi/kulaklarımızı/ağzımızı kapatırken kollarımıza ip de bağlamıştı.

“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.” (Fatır 6)

Güdülmekten kurtulmanın en kesin yolu bakış açımızı o sağlam kaynağa, yani Allah’ın kelamına sırtımızı vermektir. Nitekim tarih boyunca medyaya benzer oluşumların veya medyanın ileriye dönük yadsınamaz bir yol kat etmesinde kurucu rol üstlenen kişilerin toplum üzerindeki istek ve arzularını hayata geçirmek adı altında halkı provoke etme, yönetme, güdümleme gibi faaliyetlerini gerçekleştirmelerinin önündeki en büyük engel Allah’ın kelamı olmuştur. Allah’ın kelamının insan üzerindeki muhteşem etkisinin bittabi farkında olan bu zihniyet, özellikle insanların bu din üzere imanlarını zedelemek, yok etmek politikası izlediler/izliyorlar.

“Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücadele 19)

Başta dini yayınlar/yayımlar/basımlar olmak üzere, medya güdümü altında halka sunulanlar da ne yazık ki kurgunun bir parçasıdır. Amaç halkın dini inanışlarına darbe vurmak, figüratif kişiliksiz kişilerle dine dair her şeyi itibarsızlaştırmaya çalışmak, dine dair bütün gerçekliklere bidatler katmak suretiyle bozulmuş bir İslam dini algısı oluşturmak gibi birçok amaçla yola çıktılar, hala da bunu sürdürüyorlar. Medya Filistin’i/Suriye’yi/Mısır’ı/Doğu Türkistan’ı… yıllardır silahlarla dize getirmeye çalışan zihniyetin silahsız kuruluşudur. Amaç aynıdır, bu dinin mensubu her kişiyi psikolojik/fikri olarak etkileyerek bu dini parçalamak, yok etmek istemektedirler. Bunlar elbette tek seferde yapılan şeyler değildi. Alıştıra alıştıra, sindire sindire bugünlere kadar gelebildiler.

Alkolü birçok sempatik (?) figürün rol aldığı dizi/filmlerle göze aşina ederken, açık/seçik birçok içeriği sanat diye yutturarak saygı duyulması istenen bir put haline getirebildiler. Müslüman kendisini, gördüğü yanlışı eliyle değiştiremeyen, diliyle düzeltemeyen bir halden sonra kalbiyle de buğz etmeyen bir noktada buldu.

Çeşitli kılıflarla tesettür algımız kirletildi, kadını meta gibi gösteren/lanse eden/pazarlayan asıl medya olduğu halde dinimizin kadını değersizleştirdiği öne sürüldü, böylece algılar tepetaklak edilecekti.

Dinimizde olmayan gün/gece/kutlama/bayramlara dinimiz malzeme edildi.

Bu dinin olmazsa olmaz hususları bir teferruatmış gibi lanse edildi; en mühim hususlar bu dinde sanki fazlalık gibi gösterildi.Allah'ın varlığına ve kelamına savaş açmış bu zihniyetin elinde güdülmek insana bu dünyada verilmiş en kötü cezalardan biri değil miydi?

Dini hayatımızdan ayırmak isteyen bu zihniyete fırsat verdiğimiz sürece, kaybeden yalnızca biz olacağız.

Ey Müslümanlar! Allah’ın çizgisinde moda diye bir şey olmadığını bilmiyor musunuz?

İslam'ın kadına verdiği değeri yeryüzündeki topluluklardan ve dinlerden hangisi vermiştir kadına?

Başımızdaki bu salgından ancak ve ancak Rabbimiz Zülcelal’in var edeceği şifa ile kurtulacağımızı ne zaman unuttunuz? Vesileler sizleri, şifayı yalnız ve yalnız ondan dilemekten mi alıkoyuyor?

Mükemmel olan İslam’ın düzenidir. Kişilerin iyiliklerini mutlak bir biçimde belirleyen şey bu dinin yaşanışında gizlidir.

Bu dini yaşamak için hiçbir araca ihtiyacımız olmadığı halde şeytani akıllar ve şeytanlaşmış nefisler dolayısıyla dini ana yol değil bir patika olarak işimiz düştüğünde kullandık, hatta bazen kullanmamak için dolambaçlı yollar tercih ettik.

Oysa bu dindir, iki dünya için de mutluluk vaadinde bulunan. İnsanın selamet kaynağı olan bu dinde her şey tamdır, tek bir bakış açısı yoktur, herkes için her şey düşünülmüştür.

Bizler doğru ile yanlışı görmek ve göstermek zorundayız, Rabbimizin bize verdiği aklı onun çizdiği yol doğrultusunda çalıştırmak zorundayız, eğer bunu yapmazsak ziyan olacağız. Halbuki bu zamana, bu hayata ziyan olacak değil, ziya(ışık) olacak kişiler lazımdır. Rabbimizin bize çizdiği yol, bizim için en aydınlık yoldur. Eğer bu yoldan gitmez isek güdülenlerden olacağız.

“Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.” (Zuhruf 62)

Selam ve dua ile,
Dilruba.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar