YARALI RUH
YARALI RUH
Havalar soğumaya başlamış, ilk yağmurlar toprakla buluşmuş ama istenilen miktarda yağmamak içinde her geçen gün insanı umutsuzluğa sevk edecek kadar da güneş parlıyor, yağmur bulutları ufukta görülmüyordu. Ihlamur ağacının yaprakları sararırken diğer ağaçlardaki yapraklarda renklerini karışık hâle getirerek sarıya doğru yol almaya girişmiş, çatılarda yuva kuran leylekler çoktan başka memleketlere yol almak için yollara revan olmuştu.
Turan Çavuş her zamanki gibi yine binlerce kilogram buğdayı toprakla buluşturmuş ve bunun için günlerce tüm aile uğraşmıştı. Havada bir parça bile bulut yoktu. Günler geçiyor ama bir türlü güz yağmurları istediği gibi olmuyor, toprak ve buğday tohumları bir türlü kaynaşmıyordu. Yavaş adımlarla tarlanın başına kadar gelmiş, dudaklarında dua mırıltıları kendi kendine bir şeyler söyleniyordu. Bir avuç toprak aldı, koklayıp tarlaya saçaladı. Toprağın kokusu genzini yakarken, umutsuzlukla karışan korku kendini daha çok hissettirdi. Her tarafa borçlanmış, masraflar katlanarak geçen yıla göre daha da büyüyerek gelmiş, ne yapacağını bilmeyen bir yaralı ruha dönüşmüştü. Korkuyordu. Bunca çoluk çocuk nasıl aç kalmadan yaşayacak, borçlar nasıl ödenecekti. Biraz daha yürüdü ve durdu, oturdu. Toprağın kuruluğunu daha yakından gördü irkildi, korkusu daha da büyüdü. Birden birkaç damla ter alnından göğsüne doğru yuvarlandı ve kendine geldi. Yürüdü, yürüdü ve sonra tekrardan başını kaldırıp gökyüzüne baktı, eğildi yerden bir avuç toprak aldı. “Satılık Köy” filmindeki Ağa’nın serzenişi aklına geldi, gülümsedi. Aç mezarı yoktu ama yokluk hele hele umutsuzluk insanı için için yerle bir eden bir duyguydu.
Korku, her insan için doğal bir duygu olduğu kadar algılanan bir tehdide karşı insan vücudunun geliştirdiği bir savunma mekanizmasıydı. İnsanı gergin tuttuğu kadar birçok uyarana karşıda diri tutardı. Korkularıyla yüzleşenler korkularıyla baş edebilir ve korkmamayı da öğrenirlerdi. Ama umutsuzlukla yoğrulan korku insan ruhunu da daha çok yaralıyordu. Güneşli her gün, yağmursuz geçen sonbahar, havada toprağı savuran rüzgar, ellerinde topraktan kalan tozlar ve her şeye korku dolu gözlerle bakmaya başlayan insan. Öyle ki Turan Çavuş bakışlarında umutsuzluk olmayan biriydi. Ancak yağmursuzluk ve korku onun da teninin ateşini yükseltmiş, kalbini korkunun sarmasına izin vermiş, umutlarını yok etmiş bir savaştan mağlup ayrılmış komutan edasında her gün tarlanın etrafında dönüp duruyordu. Uyku, huzur çoktan yerini kaygı ve korkuya teslim etmiş, uykusuz geçen her gece sabah parlak bir güneşin doğmasıyla içindeki korkunun büyümesini engelleyememişti.
Allah var gam yoktu, tamam ama her geçen yağışsız gün onun düşünceleriyle birlikte ruhunu da yakıyor ve yaşam umudunu biraz daha kırıyordu. Turan Çavuş tarlanın başından ayrılırken “kaçış yok kaderin çemberinden” diyerek mırıldandı, başını kaldırıp gökyüzüne tekrardan baktı. Yürüdü ağır adımlarla içinde korkusu büyüyerek.
Kemal TÜRK
Facebook Yorum
Yorum Yazın